Başımda saç yok, içimde tat çok. |
|
Zilim var, kapım yok. |
|
Yer altında yağlı kayış. |
|
Altı göl üstü gül. |
|
Et dedim met dedim git şuraya yat dedim. |
|
Uzaktan baktım bir karataş, yanına gittim dört ayak bir baş. |
|
Yedi delikli tokmak bunu bilmeyen ahmak. |
|
Çarığı çattım bacaya attım. |
|
Temel her şimşek çaktığında saçını, başını
düzeltiyormuş. Niçin? |
|
Adamın biri 13. kattan düşmüş, ölmemiş. Niçin? |
|
Ufacık sandık içine un bastık. |
|
Dört ayaklı ayı üstünde kabadayı. |
|
|
Açarsam dünya olur yakarsam kül olur. |
|
İstanbul da süt pişti kokusu buraya düştü. |
|
Uzaktan baktım hiç yok yakından baktım pek çok.
Bilmece |
|
Yerin altında kırmızı minare. |
|
Eğri oturalım,
doğru konuşalım. |
|
Denizler gerçekte mavi boya olsaydı ne olurdu? |
|
Yeşil mantolu, kırmızı entarili, siyah düğmeli. |
|
Ben iki hasretlinin arasında dururum. Onları konuştururum. |
|
Ağzı vardır konuşmaz, yatağı vardır, fakat hiç uyumaz. |
|
Şehirden şehre koşarım, köyden köye giderim fakat hiç hareket etmem. |
|
Gece gündüz yufka açar! |
|
Yeter çektiğim! |
|
Kutuplara giden zenci ne olur? |
|